29 Ekim 2012 Pazartesi

Gergedan Mevsimi


‘Sarrhoş Atlar Zamanı’, ‘Kaplumbağalar da Uçar’, ‘Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok’ gibi filmleriyle tanınan ünlü İranlı Kürt yönetmen Bahman Ghobadi’nin yine hayvan metaforu kullandığı son filmi ‘Gergedan Mevsimi’ konusu ve oyuncularıyla oldukça dikkat çeken bir yapım.

BKM Film’in ortak yapımcısı olduğu filmin neredeyse tamamı İstanbul’da geçiyor ve Yılmaz Erdoğan, Caner Cindoruk, Beren Saat, Belçim Bilgin ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi isimler ünlü İtalyan oyuncu Monica Bellucci ile aynı kadroda yer alıyor. Oyuncu kadrosundaki ilginç diğer isim ise ülkesi İran’ı devrim sebebiyle terk edip 35 yıldır oyunculuk yapmayan Behruz Vüsuki. Vüsuki’nin hayatıyla oynadığı karakter birbirine çok yakın. Çünkü başroldeki karakterimiz Sahel Farzan, İran devriminden sonra 30 yıl cezaevinde kalan Kürt şair Sadık Kamangar’ın bir uyarlaması.
Filmin başında da belirtildiği gibi hikaye,  Kamangar’ın hapse atılıp ailesine öldü haberinin verilmesinden yola çıkılarak oluşturulmuş. Ghobadi, şairin günlüklerine başvurarak yazdığı senaryoya bir aşk hikayesi eklemiş. Filmde geçen şairin şiirleriyle film, şiirsel ve gerçeküstü bir hal almış.

Sahel, Kürtçe şiirler yazan İranlı bir şair ve Şah döneminden bir albayın kızı Mina ile evli. Mina’nın şoförü Akbar ise Mina’ya umutsuzca aşık. Mina’nın babasının bunu öğrenmesiyle tekme tokat işten atılan Akbar, İran’da yaşanan İslam devrimiyle güçlenerek adeta intikamını alıyor. Akbar’ın hissettiği gerçek bir aşk mı yoksa sınıf farkından yaşadığı ulaşılmaza duyulan aşk mı başlarda anlamak güç, ancak yıllar geçip devran dönmesine rağmen hala Mİna’nın peşini bırakmaması gerçekten aşık olduğunu gösteriyor. Ama nasıl bir aşk? Tecavüze ve psikolojik işkenceye dayanan bencilce bir aşk onunkisi. Bu arada olan, suçsuz yere 30 yıl hapse mahkum edilen Sahel’e ve çocuklarıyla baş başa kalan Mina’ya oluyor. Bu aşk üçgeni ekseninde İran’da yaşanan İslam rejiminin getirdiği insanlık dışı olaylara dokunduruluyor ancak filmin ana teması Sahel’in hapisten çıktıktan sonra karısını bulma arayışı ve bulduktan sonraki sürecine odaklı.
İran Sinema’sının temel özelliklerinden biri olan ‘gerçekçilik’ akımının takipçisi olan ve filmlerinde bunu kullanan Ghobadi, ‘Gergedan Mevsimi’nde bu yola bağlı kalmıyor, konusuyla paralel olarak şiirsel bir anlatıma başvuruyor. At ve kaplumbağa sembollerini kullanarak önceki filmlerine de göndermeler yapan Ghobadi, filmde geçen şairin ‘Gergedanın Son Şiiri’ kitabından esinlenerek gergedan görsellerinden yararlanıyor . Tamamına yakını İstanbul’da geçen film, mekan kullanımı açısından oldukça başarılı; İstanbul,  sonbahar hüznü ve atmosferi, dar sokakları, dip dibe bakımsız eski binaları, dalgalı denizi kullanılarak kasvetli ve soğuk bir ruh hali uyandırıyor. Gerçek bir hikayeden uyarlanan film, işkence, ölüm, tecavüz gibi sarsıcı ve bir o kadar ‘gerçek’ sahneleriyle tüyler ürpertirken sıklıkla kullanılan metafor ve gerçeküstü olaylar bir anda gerçek dünyadan fantastik bir dünyaya götürüyor. Bu da filmden kopmaya, anlam karmaşasına neden olabiliyor. Ghobadi için biraz farklı bir tarz diyebiliriz.
Oyunculuklara bakacak olursak, Monica Bellucci, Yılmaz Erdoğan ve Behruz Vüsuki ‘nin diyalogları oldukça az, bakış ve mimik kullanarak karakterleri oldukça iyi canlandırmışlar. Vüsuki’nin neredeyse bir cümle bile kurmadan gösterdiği performansı gayet başarılı. Erdoğan’ın her şeyi bakışlarıyla ifade ettiği oyunculuğu özellikle‘ruj’ sahnesiyle zirve yapmış. Monica’nın gözlerindeki hüzün ise filmin tamamına hakim. Caner Cindoruk’un, çok fazla sahnesi olmamasına rağmen hissettiği acıyı gayet iyi yansıtmış. Ahmet Mümtaz Taylan ise ufacık sahnesini başarıyla kotarmış.  Ancak Belçim Bilgin ve Beren Saat için benzer şeyleri söyleyemeyeceğim ne yazık ki. Filmin bütün şiirselliğinden uzak sahnelerinde yer alan bu ikili, Bilgin’in abartılı oyunculuğu ve Saat’in donuk bakışlarıyla bir anda filmi zorlama bir hareketliliğe geçiriyor. Özellikle Saat’in filmde tek repliğinin yer aldığı ve belki de oyunculuğunu gösterebileceği en önemli sahnesi maalesef sıradan bir performansla geçmiş. Beren Saat’ten daha iyisini beklerdim açıkçası.
Filmde olmasa daha iyi olurdu diye düşündüğüm Bellucci’nin göğüslerinin göründüğü bir sahne var. Bellucci ismiyle çıplaklığın nerdeyse özdeşleştiğini düşünürsek bu film için gereksiz bulduğumu söylemem gerekir. Beren Saat ve Belçim Bilgin’in yer aldığı birçok sahne gibi kavga sahnesi de çok yapay duruyor ve bir sahnede Bilgin’in Saat’e söylediği ‘amacının erkekleri mutlu etmek olduğunu unutma’ gibi repliği sanki hayat kadını olduklarını anlamayan varsa anlasın düşüncesiyle yazılmış gibi gereksiz. Bunun dışında kaplumbağanın kendini çevirdiği, at ve insan gözünün benzeştirildiği sahneler oldukça sanatsal ve etkileyici. Kullanılan çerçeveler, flashbackli kurgu, çekim planları ve efekler ise kusursuz denebilecek kadar iyi. Görüntü yönetmeninin aldığı ödüller de bunun kanıtı.
Dağıtımını Martin Scorsese’in üstlendiği film, işlenen konu ve üslubuyla Ghobadi imzası taşıyan diğer filmler gibi etkileyici ancak, Kaplumbağalar da Uçar ve Sarhoş Atlar Zamanı’nda olduğu kadar bir tat bırakamıyor ne yazık ki. Yönetmenin alışılmış olduğu gerçekçi tarzından farklı bir yaklaşım sergilediğ filmini İran’daki tutuklulara adadığını hatırlatmakta fayda var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder