‘Sarrhoş Atlar Zamanı’,
‘Kaplumbağalar da Uçar’, ‘Kimsenin İran Kedilerinden Haberi Yok’ gibi filmleriyle
tanınan ünlü İranlı Kürt yönetmen Bahman Ghobadi’nin yine hayvan metaforu
kullandığı son filmi ‘Gergedan Mevsimi’ konusu ve oyuncularıyla oldukça dikkat
çeken bir yapım.
BKM Film’in ortak yapımcısı olduğu
filmin neredeyse tamamı İstanbul’da geçiyor ve Yılmaz Erdoğan, Caner Cindoruk,
Beren Saat, Belçim Bilgin ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi isimler ünlü İtalyan
oyuncu Monica Bellucci ile aynı kadroda yer alıyor. Oyuncu kadrosundaki ilginç
diğer isim ise ülkesi İran’ı devrim sebebiyle terk edip 35 yıldır oyunculuk
yapmayan Behruz Vüsuki. Vüsuki’nin hayatıyla oynadığı karakter birbirine çok
yakın. Çünkü başroldeki karakterimiz Sahel Farzan, İran devriminden sonra 30
yıl cezaevinde kalan Kürt şair Sadık Kamangar’ın bir uyarlaması.
Filmin başında da belirtildiği
gibi hikaye, Kamangar’ın hapse atılıp
ailesine öldü haberinin verilmesinden yola çıkılarak oluşturulmuş. Ghobadi,
şairin günlüklerine başvurarak yazdığı senaryoya bir aşk hikayesi eklemiş. Filmde
geçen şairin şiirleriyle film, şiirsel ve gerçeküstü bir hal almış.
Sahel, Kürtçe şiirler
yazan İranlı bir şair ve Şah döneminden bir albayın kızı Mina ile evli. Mina’nın
şoförü Akbar ise Mina’ya umutsuzca aşık. Mina’nın babasının bunu öğrenmesiyle
tekme tokat işten atılan Akbar, İran’da yaşanan İslam devrimiyle güçlenerek
adeta intikamını alıyor. Akbar’ın hissettiği gerçek bir aşk mı yoksa sınıf
farkından yaşadığı ulaşılmaza duyulan aşk mı başlarda anlamak güç, ancak yıllar
geçip devran dönmesine rağmen hala Mİna’nın peşini bırakmaması gerçekten aşık
olduğunu gösteriyor. Ama nasıl bir aşk? Tecavüze ve psikolojik işkenceye
dayanan bencilce bir aşk onunkisi. Bu arada olan, suçsuz yere 30 yıl hapse
mahkum edilen Sahel’e ve çocuklarıyla baş başa kalan Mina’ya oluyor. Bu aşk
üçgeni ekseninde İran’da yaşanan İslam rejiminin getirdiği insanlık dışı olaylara
dokunduruluyor ancak filmin ana teması Sahel’in hapisten çıktıktan sonra
karısını bulma arayışı ve bulduktan sonraki sürecine odaklı.
İran Sinema’sının temel
özelliklerinden biri olan ‘gerçekçilik’ akımının takipçisi olan ve filmlerinde bunu
kullanan Ghobadi, ‘Gergedan Mevsimi’nde bu yola bağlı kalmıyor, konusuyla
paralel olarak şiirsel bir anlatıma başvuruyor. At ve kaplumbağa sembollerini
kullanarak önceki filmlerine de göndermeler yapan Ghobadi, filmde geçen şairin
‘Gergedanın Son Şiiri’ kitabından esinlenerek gergedan görsellerinden
yararlanıyor . Tamamına yakını İstanbul’da geçen film, mekan kullanımı
açısından oldukça başarılı; İstanbul, sonbahar hüznü ve atmosferi, dar sokakları,
dip dibe bakımsız eski binaları, dalgalı denizi kullanılarak kasvetli ve soğuk
bir ruh hali uyandırıyor. Gerçek bir hikayeden uyarlanan film, işkence, ölüm,
tecavüz gibi sarsıcı ve bir o kadar ‘gerçek’ sahneleriyle tüyler ürpertirken
sıklıkla kullanılan metafor ve gerçeküstü olaylar bir anda gerçek dünyadan
fantastik bir dünyaya götürüyor. Bu da filmden kopmaya, anlam karmaşasına neden
olabiliyor. Ghobadi için biraz farklı bir tarz diyebiliriz.
Oyunculuklara bakacak
olursak, Monica Bellucci, Yılmaz Erdoğan ve Behruz Vüsuki ‘nin diyalogları
oldukça az, bakış ve mimik kullanarak karakterleri oldukça iyi canlandırmışlar.
Vüsuki’nin neredeyse bir cümle bile kurmadan gösterdiği performansı gayet
başarılı. Erdoğan’ın her şeyi bakışlarıyla ifade ettiği oyunculuğu
özellikle‘ruj’ sahnesiyle zirve yapmış. Monica’nın gözlerindeki hüzün ise filmin
tamamına hakim. Caner Cindoruk’un, çok fazla sahnesi olmamasına rağmen
hissettiği acıyı gayet iyi yansıtmış. Ahmet Mümtaz Taylan ise ufacık sahnesini
başarıyla kotarmış. Ancak Belçim Bilgin
ve Beren Saat için benzer şeyleri söyleyemeyeceğim ne yazık ki. Filmin bütün
şiirselliğinden uzak sahnelerinde yer alan bu ikili, Bilgin’in abartılı
oyunculuğu ve Saat’in donuk bakışlarıyla bir anda filmi zorlama bir
hareketliliğe geçiriyor. Özellikle Saat’in filmde tek repliğinin yer aldığı ve
belki de oyunculuğunu gösterebileceği en önemli sahnesi maalesef sıradan bir
performansla geçmiş. Beren Saat’ten daha iyisini beklerdim açıkçası.
Filmde olmasa daha iyi
olurdu diye düşündüğüm Bellucci’nin göğüslerinin göründüğü bir sahne var.
Bellucci ismiyle çıplaklığın nerdeyse özdeşleştiğini düşünürsek bu film için
gereksiz bulduğumu söylemem gerekir. Beren Saat ve Belçim Bilgin’in yer aldığı
birçok sahne gibi kavga sahnesi de çok yapay duruyor ve bir sahnede Bilgin’in
Saat’e söylediği ‘amacının erkekleri mutlu etmek olduğunu unutma’ gibi repliği
sanki hayat kadını olduklarını anlamayan varsa anlasın düşüncesiyle yazılmış
gibi gereksiz. Bunun dışında kaplumbağanın kendini çevirdiği, at ve insan
gözünün benzeştirildiği sahneler oldukça sanatsal ve etkileyici. Kullanılan
çerçeveler, flashbackli kurgu, çekim planları ve efekler ise kusursuz
denebilecek kadar iyi. Görüntü yönetmeninin aldığı ödüller de bunun kanıtı.
Dağıtımını Martin
Scorsese’in üstlendiği film, işlenen konu ve üslubuyla Ghobadi imzası taşıyan
diğer filmler gibi etkileyici ancak, Kaplumbağalar da Uçar ve Sarhoş Atlar
Zamanı’nda olduğu kadar bir tat bırakamıyor ne yazık ki. Yönetmenin alışılmış
olduğu gerçekçi tarzından farklı bir yaklaşım sergilediğ filmini İran’daki
tutuklulara adadığını hatırlatmakta fayda var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder