Sene olmuş 2012 (hatta iki ay sonra 2013) ve İstanbul gibi bir metropolde yaşadığım
olaylardan yola çıkarak sinemada yapılmamasını ‘rica ettiğim’ birkaç şey var:
- Sinemada patlamış mısır yemek, sinema kültüründen gelen bir alışkanlık değildir. Sinemanın endüstriyelleşmesine katkısını da geçtim en önemlisi salondaki diğer izleyicileri rahatsız ediyor. Nitekim mısırın sinemada yenmesi fikri, Amerika’daki mısır üretiminin fazla olması sebebiyle bunu paraya dönüştürebilecek bir uygulama olarak ortaya çıkmıştır. Yani mısırın sinemayla özdeşleşmesinin kesinlikle kültürel bir nedeni yoktur, tamamen ticaridir. Yaklaşık iki saat bir şeyler yemeden, sinemaya gitmenin gerektirdiği gibi sessiz bir şekilde film izleyemeyecek olanlara evde izlemelerini öneriyorum.
- Ne yazık ki hala cep telefonu kullanma adabını öğrenemedik. Telefonlarımızı kapatalım demiyorum ama sessize alsak mesela? Gelen önemli bir mesajsa ve cevap vermemiz gerekiyorsa ekran ışığını bir şekilde gizlemeye çalışsak… Çok önemli bir aramaya cevap vermeliysek salondan biraz eğilerek çıksak… Çok zor şeyler olmasa gerek…
- Bazılarımız da salonda karate çalışmaları yapmayı çok seviyor. Önümüzdeki koltukta bir insanın oturduğunu, amacının film izlemek olduğunu ve sizin her ayak hareketinizin koltuğunu sarstığını anlamak için çok zeki olmaya gerek yok… Bacaklarımız oldu ki uyuştu, hareket ettirmek istiyoruz, daha sakince ve yavaşça yapabiliriz, deneyin oluyor…
- Kimse bir izleyicinin özellikle filmi izlerken film hakkındaki görüşlerini merak etmiyor. Fikirlerinizi arada ya da filmin bitiminde arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz ancak yakınınızda oturan hiçbir izleyici sizin ‘iğrenç, çok sıkıcı, bu ne be…’ gibi “sanatsal” yorumlarınızı duymak için orada değil.
Bu seçenekler şahit olunan olaylar ve yaşananlara göre
arttırılabilir. Peki, bu basit uyarıları belirtme gereği ne zaman duymayız?
Sinemanın bir sanat dalı olduğunu anladığımız zaman…